30 Ağustos 2017 Çarşamba

LİZBON / EYLÜL 2012



Avrupa'nın ufak ve mütevazı başkentlerinden Lizbon.. Okyanusa dökülen Tajo nehrinin kıyısında kurulu Lizbon'un nüfusu yaklaşık 565.000. Rivayete göre Lizbon ismi güvenli liman anlamına gelen "Allis Ubbo"dan geliyormuş. 1255 yılından beri Portekiz'in başkenti olan Lizbon'da 1755 yılındaki depremde 100 bine yakın insan ölmüş.


Lizbon, geçmiş yüzyıllarda dünyanın bir çok bölgesinin keşfinin hareket noktası olmuş. Kıtanın okyanusa açılan ülkelerinden Portekiz de bir çok kaşif yetiştirmiş. Örneğin; 
João Fernandes Lavrador (1445–1501) Newfoundland’daki Labrador’a ulaşan ilk Avrupalı. Grönland’ın güneybatısı ve Kuzey Amerika’nın kuzeydoğusuna kadar gitti. 1901'de yeni keşifler için yeniden denize açıldı; ancak bir daha haber alınamadı. 
Bartolomeu Dias (c. 1450 – 1500) Portekiz’den yola çıkıp Ümit Burnu’na gitmişti. 
Pedro Álvares Cabral (c. 1467 – c. 1520) Brezilya’yı keşfetti. 
Vasco da Gama (c. 1469–1524) Ümit Burnu’nu aşarak deniz yoluyla Hindistan’a ulaşan ilk Avrupalı kaşifti. 


Ferdinand Magellan (1480–1521) Dünyanın çevresini dolaşmak için yola çıktı; fakat Filipinler’de öldürüldü. 
Pedro Fernandes de Queirós (1565-1614) İspanya tahtı adına Büyük Okyanus’ta keşifler yaptı. 
Luis Váez de Torres (1565- ? ) Büyük Okyanus’ta keşifler yapmıştı. 
Father António de Andrade (1580–1634) Tibet’e ulaşan ilk Avrupalı. Onun bu gezilerde tuttuğu notlar 18. yüzyılın ikinci yarısına dek Tibet’in kültürü ve coğrafyasına ait tek kaynak oldu. 


Biz de çağdaş kaşifler olarak, 30 Ağustos'a Cuma'yı da ekleyerek sağladığımız dört günlük tatilimizde Lizbon'un yolunu tutuyoruz.

25 NİSAN KÖPRÜSÜ

THY'nin 10.55 seferi ile 4 saat 45 dakikada Lizbon'un Portela havaalanına iniyoruz. Şehir merkezine ulaşımda birkaç seçenek var. Bunlardan en mantıklı olanı Aerobus'lar. 24 saat geçerli 3,5 Euro'luk biletlerle binilebilen Aerobus ile 20-25 dakikada şehir merkezine ulaşıyoruz.


Otelimiz Brown's Downtown (http://brownsdowntown.com), şehrin turistik merkezi olan Baixa'nın en önemli caddesi Rua Augusta'ya paralel uzanan Rua Dos Sapateiros'da. Lizbon'a gitmeyi düşünenlere tavsiye olunur. Ufak ama çok şık ve modern dizayn edilmiş odalarda I-Pad ve dev ekran Mac bilgisayar bulunuyor. Lobide sigara içilebiliyor ve ücretsiz kahve makinesi bulunuyor. 
Otele giriş yaptığımız saat 16 sularından, havanın karardığı 22'ye kadar gezmek ve yemek için vaktimiz var. Kısıtlı vaktimizi daha önce harita üzerinde belirlediğimiz, otele yakın bölgelerde yapacaklarımıza ayırıyoruz. İlk durağımız "Cafe Pastelaria Suiça". Birçok rehber kitapta Lizbon'da yapılacaklar listesinin başlarında yer alıyor. 


SUİÇA'NIN UNLU LEZZETLERİ EKONOMİK

Praça Dom Pedro IV meydanına bakan kafede 10 euro'ya 2 filtre kahve, bir su içiyoruz. Biraz dinlendikten sonra, belki de dünyada başka örneği olmayan bir asansöre gidiyoruz. Neogotik tarzda yapılmış Elevador de Santa Justa, aralarında kot farkı bulunan Baixia ile Bairo Alto semtlerini dikey birleştiriyor (24 saat geçerli Aerobus bileti burada da geçerli). Asansörden yukarıda indikten sonra, dar metal merdivenden 25-30 basamak daha çıkılınca, şehrin büyük bir kısmının izlenebildiği muhteşem bir teras var. 

ELEVADOR DE SANTA JUSTA


Asansörden Bairo Alto'ya bir köprüyle bağlanılıyor. Geçişi müteakiben ufak bir semt parkına çıkılıyor. Sokak müzisyenlerinin performans sergiledikleri, önündeki 4-5 masaya bira servisi yapılan minik büfe ve şehrin her yerinde karşınıza çıkabilecek olan haşhaş ve marihuana torbacılarıyla köşekapmaca oynanan bir park.


Kentin iki hatlı bir metro ağı var. Lizbonlular yoğun olarak metroyu kullanıyor. Metro istasyonları renkli ışıkları ve sıcağa meydan okuyan soğuk hava püskürtücüleri ile aynı zamanda alışveriş için de cazibe noktaları. Turistler ise daha çok trim de denilen tramvayı tercih ediyorlar. Zaten kentin tüm hediyelik eşyalarda işlenen sembolü de sarı tramvay. Bunların da en önemlisi ve turistler tarafından tercih edileni (rotası dolayısıyla) 28 numara.


İlk günün sakin programının ardından ertesi güne erken başlıyoruz. Siesta uygulaması olmayan ancak hayatın seyrini sieastaya göre planlayan Portekiz'de, dükkanlar 10 civarı açılıyor. Yaşam da o saatlerde başlıyor. Ana cadde üzerinde bulunan Casa Brasileira'da poşet siyah çay ve kruvasandan oluşan kahvaltımızı yapıyoruz. Lezzetli pastane ürünlerinin bulunduğu ve Portekizlilerin de çay yerine espresso tercih ettikleri bir mekan burası. 


İnsanlar, ürünlerin sergilendiği camekanın üzerinde hızlı ve pratik yapıyorlar kahvaltılarını. Giriş-kahvaltı-çıkış 10 dakikayı geçmiyor.
Kahvaltı sonrası Rua Augusta'nın sonundaki Praça Dom Pedro IV meydanının hemen bitimindeki gardan trene biniyoruz. 40 dakikalık bir seyahatle Sintra kasabasındayız. 

SINTRA


Sintra, aslında Lizbon eyaletinin alt belediyelerinden birisi. Nüfusu üçyüzbin civarı görünmekle birlikte, sokaklar son derece tenha ve sakin. Eser miktarda turist de dolanmasa yollarda, sokağa çıkma yasağı var sanılır. Dönüşte daha detaylı gezmek üzere buradaki süremizi kısa tutuyor ve bizi Avrupa'nın en batı noktası olan Cabo da Roca'ya götürecek olan otobüse biniyoruz. 
Cabo da Roca (https://www.visitportugal.com/en/content/cabo-da-roca)... 16. Yüzyılda Portekizli şair Luis de Comoes burası için "where the land ends and the sea begins" yani karanın bitip denizin başladığı yer demiş. 
Burada, okyanus sularında yüzerek yarım kalmış bir hayalimi gerçek kılmak istiyorum. Hayalim, Atlantik'in her iki tarafında da okyanusta yüzebilmek. Yıllar önce karşı tarafı halletmiştim. Birkaç yıl önce Fas'ta bu tarafı da halletmeme ramak kalmışken hava muhalefeti engel olmuştu. Bu kez fırsatı kaçırmak istemiyorum. Ancak bulunduğumuz nokta denizden 20-30 metre yüksekte.


Deniz seviyesinde olsak bile girmek mümkün değil. Denizin kayalıkları dövüşünü göz önüne alınca, burada denize girerek Lizbon'daki Türk Büyükelçiliği çalışanlarını cenaze işlemlerimle yormak istemiyorum. Türkiye'de olsa, çay bahçeleri, nargileciler, simitçi-kahveci-gazozcu istilasına uğrayabilecek mekanda bir souvenir, bir turizm bürosu ve bir de sıradan restoran bulunuyor. Turizm bürosunda 15 Euro hediyesi mukabilinde sertifikamızı alıyoruz. Sertifika, bir haftasonu Şile sahillerine gidip çektiğimiz fotoğrafları, kendilerine Lizbon diye gösterdiğimizi iddia edecek arkadaşlara kanıt niteliğinde. Janjanlı-mühürlü sertifikalarımızı alıp yeniden yollara düşüyoruz.


Cabo da Roca'dan sonraki durağımız Cascais. Birkaç yüzyıl önce balıkçı kasabası iken bugün Portekiz'in en önemli sayfiye yerlerinden biri olmuş Cascais. Nüfusu yaklaşık 160.000. Yaz ayları boyunca bu rakam 400.000'lere varıyormuş. Otobüsten indiğimiz noktaya en yakın plajı keşfediyor ve 30 dakika için 2 şezlong 1 şemsiyeye 20 euro ödüyoruz.


Deniz suyu sıcaklığı Cascais'liler tarafından kullanılmayan bir kavram. Yerel halk deniz suyu soğukluğu şeklinde kuruyor cümleyi. Benim girdiğim sırada su sıcaklığı 16 derece. Zira ben de, şezlongumdan denize kadarki mesafede, kum üzerinde alp disiplininde ilerlememi gerektirecek kalabalığa karşın, denizde niye kimse yok diye meraka kapılmıştım. 
Ritüelimi başarılı ama çok üşüyerek gerçekleştirmenin verdiği iç huzuruyla tekrar otobüse binip Sintra'ya dönüyoruz. Sintra merkezinden başka bir otobüsle dağlara tırmanıyor, otobüsün bıraktığı yerden mini tramvaylarla Saray'a ulaşıyoruz. Meşhur Pena Sarayı.(http://www.parquesdesintra.pt/en/parks-and- monuments/park-and-national-palace-of-pena).


Saraya giriş ücreti 11, tramvay ücreti 2 euro. Pena, ormanlık ve dağlık bir arazinin üzerine uçaktan düşmüş dev doğumgünü pastası görünümlü bir yapı. 1839'da kraliyet ailesinin yazlık sarayı olarak yapılan yapı, Disneyland'daki masal şatolarına benziyor. 


1995 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirasları listesine alınmış. Mimarisi Fas, Gotik ve Manuelin tarzların bir kombinasyonu. Portekiz'e gitmeyi planlayanların, listelerinin ilk sırasına yazmaları gereken bir durak burası. Şiddetle tavsiye ediyorum. 



Praça do Comercio


Devrisi günün programı çok yoğun. Casa Brasileira'daki kahvaltıdan sonra Rua Augusta caddesinin deniz tarafındaki Praça do Comercio meydanını ve Meydandan Rua Augusta'ya girişteki dev Tak'ı inceliyoruz. Burası eski zamanlarda Lizbon'a denizyoluyla gelenlerin şehre giriş yaptıkları, karşılandıkları meydanmış. 
Bir otobüse binerek, kentin Belem bölgesine ulaşıyoruz. Burada üç önemli durağımız var. İlki Padrao dos Descobrimentos (Kaşifler Anıtı). Yazımızın girişinde isimlerini saydığımız birçok Portekizli Kaşifin ve keşifler çağının hatırasına yapılan dev bir anıt. 

KAŞİFLER ANITI

3 Euro mukabilinde içindeki minik müzeyi gezebiliyor ve asansörle anıtın tepesine çıkabiliyorsunuz. Manzarası muhteşem. 

BELEM KULESİ

Kaşifler Anıtının 250-300 metre ilerisinde Torre de Belem (Belem Kulesi) bulunuyor. 1983 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirasları arasına alınan kule, 
16. yüzyıl başlarında Vasco De Gama'nın anısına Tajo Nehrinin girişinE, Lizbon'u denizden gelecek tehlikelere karşı savunmak amacıyla yapılmış. 


Belem'deki olmazsa olmaz durağımız ise Belem Turtacısı (Pasteis de Belem, https://pasteisdebelem.pt/en/). Belem Turta'sı Portekiz'in ve Lizbon'un uluslararası simgesi haline gelmiş. Milföy hamuruna benzer bir hamurdan kabın içerisine muhallebi doldurulmuş ve üstü hafif yakılmış gibi bir tatlı. Üzerine tarçın ya da pudra şekeri dökülerek yeniyor.


Asla yemediğim muhalebbiyi bu vesileyle denemiş oluyorum. Benim damak zevkime pek uymuyor ama adedi 1,05 euro olan turtanın haftaiçi 30.000, haftasonları ise 50.000'e varan günlük satış adedi, tatlının çok beğenildiğini gösteriyor. 


Tekrar merkeze dönüyor, Rua Augusta caddesinin bitimindeki Praça Dom Pedro IV meydanına komşu Praça de Figueira meydanından tramvaya binerek kentin yukarılarındaki Castelo de Sao Jorge kalesine çıkıyoruz. Kalenin manzarası olağanüstü. 


Tarihi anlamda kalenin içerisinde pek bir şey yok ancak manzarası ve serinliği için görülmeli. Kale, Lizbon şehrinin tarihte ilk kurulduğu mahalle olan Alfama'nın tepesinde konumlanmış.



Kaleden çıkıp denize kadar inen daracık sokaklardan geçerken eski fakat çok hoş evler, akşamları Portekiz'in yerel müziği olan Fado eşliğinde yemek yenilen 4-5 masalı minik restoranlar, kapılarının önünde oturup sohbet eden kadınlar, sokakta oynayan çocuklar bol fotoğraf malzemesi oluşturuyor.


Lizbon garının karşı sokağında Valentino isimli bir İtalyan Restoranı var. Her gece cıvıl cıvıl doluyor ve masa bulmak zor olabiliyor. Burada yediğim pizzayı talya'da bile yemedim diyebilirim. Makarnaları da çok güzel. Ancak şarap Lizbon genelinde hayal kırıklığı yarattı bende. Tercihlerimiz pahalı şaraplar olmadı ama ucuzuna da kaçmadık. Buna rağmen hiç iyi şarap içemedim. Türkiye'deki bir "kırmızısever" arkadaşıma Porto şarabı alıp getireyim diye düşündüm. Orta karar bir Porto şarabının 280 euro olduğunu görünce içkiye tövbe etme noktasına geldim.




Yeme-içme mekanlarına tavsiye olarak bir örnek de Casanova (https://www.pizzeriacasanova.pt/info.htmlv) verilebilir. Burası da bir İtalyan restoranı. Alfama bölgesinin deniz kenarında. Mekan küçük, masa az olunca tanımadığınız insanlarla dirsek dirseğe yemek yeniliyor. Ben bir ara sohbete dalmışken farkettim ki yanımdaki adamın pizzasını kesiyorum. Adamdan özür diledim. Adam da özrü kabul amacıyla bana kadeh kaldırdı. Ben de kadehime uzanınca farkettim ki, adam benim kadehi kaldırmış. Bu kargaşada eşlerimizi de karıştırmayalım diye hızlıca yiyip çıktık restorandan. Casanova'nın biraz ilerisinde Lux isimli bir gece kulübü var. Avrupa'nın sayılı mekanları arasında gösteriliyor. Ortakları arasında John Malkovich, müdavimleri arasında da Prince ve Cameron Diaz'ın bulunduğu mekana girmekten, yorgunluk, giriş serveti (ücreti diyemiyorum), müziğin ses düzeyi gibi faktörler nedeniyle vazgeçiyoruz. Ancak akşam saatlerinde 1-2 saat dinlenme imkanınız var ise gece 22'den sonra bu kulübe gitmenizi öneririm.
Rua Augusta caddesi üzerinde Ole Ha isimli bir hediyelik dükkanı var. Bugüne değin gördüğüm en renkli, cıvıl cıvıl dükkan. Akla hayale gelmeyecek tasarım ürünler var. Türkiye'deki eş-dostunuza buradan çok çeşitli ve Türkiye'de bulunmayan orijinal hediyeler alabilirsiniz.



















































































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder