6 Eylül 2017 Çarşamba

MALDİVLER / MAYIS 2011

Birisi, günün birinde size “Maldivler’i gördüm” derse inanmayın. Zira ismin –ler kısmı 1200'e yakın adayı ifade ediyor.


Maldivler’e ulaşım biraz sıkıntılı. Türkiye’den direk uçuş yok (yazının yazıldığı tarihte). Dubai veya Katar aktarmalı uçmanız gerekiyor. Biz Katar aktarmalı Qatar Airways’i tercih ettik. Uçağımız havalandıktan takriben 4 saat sonra Katar'ın başkenti Doha’nın havalimanına indi. Körüğe yanaşmayan uçağımıza otobüs yanaştı. Uçaktan inip yanaşma otobüse binene dek geçen 3 dakikalık sürede, insanı “gelmekle hata mı ettim acaba” diye düşündürtecek bir sıcakla karşılaşıyoruz. (gece saat 23.00'te 42 santigrad derece)
Doha Havalimanı’nın terminalinde, bizi Maldivler’e uçuracak olan uçağı 7,5 saat bekliyoruz. Bekleme esnasında Tom Hanks’in Terminal isimli filmini sık sık hatırlıyor ve sıkıcı bekleyişi renklendirebilmek uğruna, Maldivler için getirdiğimiz paranın büyük bir kısmını Duty Free’de bitirme riskiyle karşılaşıyoruz.
7,5 saatin ardından yine Qatar Airways’e ait bir Airbus ile havalanıyoruz. Bu seferki uçuş 4 saat 45 dakika sürecek. Arap ırkının üstün ırk olduğu ve Arapların hizmet sektöründe çalışamayacağı zihniyetinin sonucu, Brezilyalı, İspanyol, Sri Lanka’lı, Endonezya’lı, İngiliz hosteslerin hizmet verdiği uçak Birleşmiş Milletler binası gibi. Brezilyalı mankenin, pardon hostesin, okuduğum kitabın adı, hangi dilde olduğu tarzındaki yaklaşımlarını nazikçe bertaraf ediyorum.
Uçağımız sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Maldivler’in havaalanı adası olan (üzerinde sadece havaalanı bulunan) Hulhumale adasına iniyor. Bizimle aynı uçaktan inen, hangi ülkeden geldikleri anlaşılmayan, ancak yeni evli oldukları, balayına geldikleri ve niyetlerinin pek de iyi olmadığı henüz motordayken anlaşılan bir çiftle birlikte, bizi adaya götürecek olan sürat 

motoruna biniyoruz. Günün ilk saatlerinde bile sıcaklık kendini ziyadesiyle hissettiriyor. Motorun bir nevi muavini olan Sri Lanka’lı genç, dürüm haline getirilmiş, buzdolabında buz gibi soğutulmuş minik el-yüz havluları dağıtıyor. İki uçağın ve Doha Havalimanı’nın kirini, pasını havlulara bırakıyoruz.
Kurumba Hotel (www.kurumba.com), Başkent Male’nin hemen karşısında bulunan bir atol’ün (mercan adası) tamamı üzerine kurulmuş 40 yıllık bir otel. Bu otelden başka beş oteli daha olan Maldivli bir zengin, adayı satın almış ve üzerine otel kurmuş.


Odaların tamamı, adanın etrafını dönen bir iç halka şeklinde deniz kenarına sıralanmış bir veya iki katlı binalarda. Binalarla deniz arasındaki 30-40 metrelik mesafede tropikal ağaçlar yer alıyor. Otele ismini veren Kurumba ise henüz olgunlaşmamış hindistan cevizine verilen isim.
Otel-adanın kıyılarına yabancı bir teknenin yanaşması yasak. Dolayısıyla “haydi hanım, binelim bir motora, diğer adaları gezelim” diyemiyorsunuz. İlk ve son günlerdeki havaalanından alınış ve bırakılışınıza 65 $ ödemiş olmanızın verdiği ağırlık, diğer adaları görme merakınızı köreltiyor.
Bir bankanın reklamlarına da mekan oluşturan mercan adalarında, sahildeki ve denizin tabanındaki kum beyaz. Reklamdaki adanın (bilgisayarda üzerinde çalışılmış bir görüntü hissi uyandırsa da) tamamıyla gerçek olduğunu anlıyoruz. Adanın etrafı, deniz kenarından ve köpekbalığı eskortuyla, 20 dakikada yürünebiliyor. Adada köpekbalıkları (Çakır), kertenkeleler (Hamit, Müfit), yarasalar (Batur), Telli Turna (Perihan), tropikal deniz balıkları (hayret yahu, doğada bu kadar renk var mıymış?) gibi hayvanlarla karşılaşmak (daha doğrusu birlikte yaşamak diyelim) son derece olağan. Masamıza kadar gelip elimizden bol acılı Penne Arabiata yiyen pelikan Perihan, soluğu havuzun kenarında alıyor ve yanan gagasını havuz suyuyla çalkalıyor.


Denizin dizlere gelen seviyesinde köpekbalıkları yüzüyor. Bir kol boyundaki bu yavru köpekbalıkları korkutucu olmak bir yana, o kadar şirinler ki, ayaklarınızın dibinde yüzmeleri için çağırmak geliyor insanın içinden.
Adada, ana restoranın yanı sıra, deniz ürünleri mutfağı, Japon mutfağı, Lübnan mutfağı, İtalyan mutfağı, Çin mutfağı seçenekleri de mevcut. Dikkat ederseniz, restoran yerine mutfak kelimesini kullandım. Zira bu yedi restorandan birinde yemeniz durumunda, masada geçireceğiniz süreden daha fazlasını mutfakta bulaşık yıkayarak geçirmeniz olası. (örn. Bizde bekar öğrenci yemeği olan makarnanın tabağı 16 $, Pizza Margaritha 16 $ (bu ikisi menüdeki en ucuz iki seçenek) Hint Okyanusu’na gelmişken deniz ürünleri (örn. Yengeç) tatmadan olmaz derseniz, tabağına 40-50 $ ödemek durumundasınız ki, bu durum yediğiniz yengecin çektiği acıdan daha fazlasını size çektirebilir.


Tesis, balayı, yıldönümü vs kutlamalar konusunda 40 yılın tecrübesine sahip olduğundan, her an bir şıklıkla karşılaçmanız olası. O kadar hoş ve akla gelmeyecek jestler yapılıyor ki, balayına götürdüğünüz eşinizi sizin edeceğinizden daha çok mutlu edebiliyorlar. Gün içerisinde çıtanın ulaştığı seviyeyi, günün finalinde aşamamanız kuvvetle muhtemel.
Maldivler ile Türkiye arasında 2 saat fark var. Ancak reel fark daha fazla. Aynı 
günlerde hava İstanbul’da 20.00’ye doğru kararırken, orada 17.00 civarı gün batmaya başlıyor. Yemek saatleri sonrasında ise (20.00-21.00 suları) neredeyse tamamen el ayak çekiliyor. Çekilen el ayağın yerini başka uzuvların aldığını düşünüyor insan. Ne de olsa balayı mekanı….






































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder