7 Eylül 2017 Perşembe

ST. PETERSBURG / KASIM 2011


St. Petersburg ya da Sankt Petersburg. 5,1 milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın dördüncü büyük şehri. 1703 yılında bizlerin Deli lakabıyla andığı, Rusların Büyük lakabı taktıkları Çar Petro tarafından kurulmuş. 200 yıl boyunca Sankt Petersburg, iç savaş sırasında 10 yıl boyunca Petrograd, Sovyetler Birliği dönemi boyunca, yani 1991 yılına dek Leningrad ve 1991’den bu yana yeniden Sankt Petersburg olarak isimlendirilmiş. 
Şehrin bütün yeme-içme, alışveriş, eğlence yükünü Nevski Caddesi çekiyor. 5 kilometreden fazla uzunluğa sahip caddede, dünya markalarının tamamını görmek mümkün. Rus mutfağının yanı sıra Çin, Kore, Hint, İskandinav yemeklerinin de tadılabileceği restoranlar mevcut. Mc Donalds, Burger King, Pizza Hut, Sbarro gibi fast-food restoranlar da benim gibi yeme özürlüler için hayat kurtarıcı oluyor. Burger King pek rağbet görmezken, McDonalds’larda masa bulmak için sıra beklemek gerekiyor. Hem de günün hemen her saati. McDonalds'larda Big Mac, McRoyal menüleri 250-300 ruble, Pizza Hut'ta orta boy bir Quatro Formaggi+ Kola 400-500 ruble civarında. 
Rusların kahveye düşkünlüğü de dikkat çekici. Neredeyse her 20-30 metrede bir kahveci var. Yeme içme mekanlarının hemen hepsinde sigara içilen bölümler ayrılmış. Aslında kullanım yoğunluğuna bakılınca, sigara içilmeyen bölüm ayrılmış demek daha doğru olur. Sigara içilmeyen bölümdeki masalarda sigara içmeyenler bile oturmuyor. 160-170 rubleye karton bardaklarda değil, seramik fincanlarda kahve içilebiliyor. 
Her toplumun kendine has farklı kültürü ve bu kültürün yansıması beden dilleri olur derler. Örneğin batı toplumlarında halka açık yerlerde geğirmek çok ayıp, gaz çıkarmak ise normaldir. Bizim gibi doğu kültürü hakim toplumlarda da geğirmek gayet normal karşılanırken gaz çıkarmak ayıplanır. Rusların da toplu bir şekilde uydukları bazı alışkanlıklar var. Örneğin her yaştan, her eğitim düzeyinden, her gelir grubundan Rus erkekleri yerlere tükürüyor. Yoğunluk öylesine fazla ki, bazı tükürükler havada birbirine çarpıyor. Kalabalık bir kaldırımda isabet almadan yürümek için çok dikkat etmek gerekiyor. 
Bunun yanı sıra bizde burun karıştırma şeklinde masumane ifade edilen, ancak Ruslarda karıştırmadan ziyade, arama-kurtarma çalışmaları boyutunda gerçekleştirilen bir eylem var ki, anlatmak mümkün değil, görmek lazım. Karşı masadaki adamın, serçe parmağının ikinci boğumuna kadar yaptığı nazal penetrasyon mide kaldırıyor. İşin ilginç yanı tükürme ve penetrasyon eylemlerinin her ikisini de sevgilisinin veya arkadaşlarının yanında, toplum içerisinde rahatlıkla icra ediyorlar. 
Şehrin ortasında bir çok kanal bulunuyor. Bu kanallarda 1 saatlik tekne turlarına katılmak, birçok yeri yorulmadan ve üşümeden görmek açısından faydalı. 1 saatlik tur için 300 ile 500 ruble arasında değişen fiyatlar alınıyor. Hepsinde aynı mıdır bilinmez ama, anlatım dilinin Rusça olması, teknede ise kaptan ve muavin dışındakilerin, dünyanın farklı coğrafyalarından olması, Rusça evrensel bir dil mi oldu diye düşündürüyor. 
Tarihte bu şehirde yaşamış olan bir çok ünlü isim var. Klasik Rus edebiyatının 
ünlü isimleri Puşkin, Dostoyevski, Rus müziğinden Rimsky Korsakov, Çaykovski Sankt Petersburg’da yaşamışlar. Bu isimlerin bazılarının yaşadıkları evler günümüzde müzeye dönüştürülmüş. Gerek bu müze evler, gerekse diğer müzeler için alınan giriş ücretleri son derece makul. Örneğin Dostoyevski’nin evinde çalışma masasına, kapı kollarına, çocuklarının oyuncaklarına çıplak elle dokunmak 200 ruble, müze görevlisi yaşlı kadından fırça yemek paha biçilemez. Şehirde kapı numarası ile bir adresi aramak, mesafe tahmini açısından çok yanıltıcı olabiliyor. Zira bu kentte binaların caddeye bakan genişliği 50 hatta 100 metre olabiliyor. Bir çok eski doğu bloku ülkesinde de örneğine rastlanan dev kesme taşlardan inşa edilmiş dev binalar, Sovyet döneminin ihtişamını yansıtıyor. Denen o ki, Nevski Caddesinin genişliği, her iki tarafındaki binaların yüksekliğinin toplamı kadarmış. 
Bir de anlata anlata bitirilemeyen Rus kadınlarının güzelliği olayı var. Bu konuya daha mitolojik bir izah gerekiyor kanımca. Şöyle ki; Tanrı ilk beş günde dağları, ovaları, denizi ve gökyüzünü yarattı, 6. günde erkeği yarattı, 7. Günde Rus kadınını yarattı. Sonra içine sinmeyenleri dünyanın farklı coğrafyalarına dağıttı. 
Ruslar, siyah-beyaz TRT döneminde senelerce bize tanıtıldığının aksine, hayattan keyif almasını bilen, sokaklarda kahkaha sesleriyle atmosferi şenlendiren, yemeyi içmeyi dans etmeyi seven, son derece renkli bir millet. 

Not: Bu yazının yazıldığı Kasım 2011 tarihinde 1 TL = 17 Ruble, 1 USD=30,60 Ruble. 

KANLI KİLİSE

İnşaatına 1883 yılında başlanan ve 24 senede bitirilen Ortodoks Kilisesi. Çar 3. Alexandr'ın bir suikast sonucu burada öldürülmesi ile dışı kırmızıya boyanmış ve Kanlı Kilise diye anılmaya başlamış. 


Devrim sonrası yıpratılan ve kapanan kilise, Sovyet döneminin sona ermesiyle, 1997 yılında onarılarak müze ve ibadethane olarak yeniden açılmış. Kentin en çok turist çeken yapılarından birisi. Ayrıca klasik Rus mimarisinin simgesi olan soğan kubbelerin görülebildiği tek yapı. 


Kilise çevresinde Çarlık dönemi kıyafetleri giymiş kadın ve erkeklerle birlikte ücreti mukabilinde fotoğraf çektirilebiliyor. 


Petropavlovsk adasındaki kale, İsveçlilerin saldırılarından korunmak için 1703 yılında inşa edilmiş. 1712 yılında ise kilisenin inşasına başlanmış ve 1733'te bitirilmiş. Dünyadaki Ortodoks Kiliseleri içinde en yüksek çan kulesine sahip kilise. 


Bu yüksekliği nedeniyle bugüne kadar bir çok yıldırım düşmesine maruz kalmış. Çar Büyük Petro ve hemen hemen diğer bütün çarların yani Romanov sülalesinin mezarları bu kilisede bulunuyor. Hemen her gün ziyaretçi Ruslar tarafından Petro'nun kabri üzerine çiçek bırakılıyor. 

ÇAR PETRO'NUN MEZARI

Adada bulunan hapishanede Dostoyevski, Maksim Gorki, Troçki ve Lenin'in ağabeyi de mahkum olarak kalmışlar. 

TROÇKİ VE MAKSİM GORKİ'NİN YATTIĞI HÜCRE

KAZAN KATEDRALİ

Roma’daki San Pietro Bazilikası’ndan esinlenerek inşa edilen kilisenin tamamlanması 
10 yıl sürmüş. Katedralin adı, mucizeler getiren Kazan Madonnası ikonundan geliyormuş. 
80 metrelik kubbesiyle şehrin en gösterişli kiliselerinden birisi olan Katedral Nevski Caddesi üzerinde bulunuyor. Sovyet döneminde Ateizm Müzesi’ne ev sahipliği yapan kilise, 1999 yılında tekrar kilise olarak açılmış. 

HERMİTAJ MÜZESİ VE KIŞLIK SARAY

Kentin en görkemli yapısı Neva Nehri kıyısında bulunuyor. 1764 yılında Çariçe II. Katerina tarafından yaptırılmış. Genel Kurmay Binası'ndan Hermitaj'a ulaşmak için çok büyük bir meydanı geçmek gerekiyor. Alanın ve binaların olağandışı büyüklüğü nedeniyle göz aldanıyor ve mesafe kestirilemiyor. Alanın ortalarına gelindiğinde "geri mi dönsem acaba" hissi uyanıyor insanda. Alanın tam ortasında 47 metre ile dünyanın en yüksek kolon anıtı olan Aleksandr Sütunu bulunuyor. Yekpare beton olan anıtın ağırlığı 700 ton'muş. Rivayet o ki, zeminle herhangi bir rabıtası olmayıp, kendi ağırlığı ile ayakta duruyormuş. 

HERMİTAJ DETAY

Alan bitip de Hermitaj'a ulaşıldığında, içeriyi gezecek mecal kalmıyor insanda. Hermitaj ve Kışlık Saray aynı bina aslında. Toplam metrakare olarak dünyanın en büyük binası. Hermitaj Müzesi de New York ve Londra'daki müzelerden sonra dünyanın en büyük üçüncü müzesi. Turizm broşüründe yazdığına göre, 300 salonda sergilenen 3 milyonun üzerindeki eserin her birini hak ettiği sürede inceleyebilmek için harcanması gereken süre 3 yılı buluyormuş. 

HERMİTAJ

Burası ayrıca dünyadaki müzeler içerisinde en çok tablonun sergilendiği müze. Hermitaj 1852 yılında halkın ziyaretine açılmış. Dostoyevski babasının öldürüldüğünü burada bulunurken haber almış ve ilk sara nöbetini burada geçirmiş. 

DOSTOYEVSKİ MÜZESİ

Tolstoy ve Puşkin ile birlikte Rus edebiyatının en önemli üç isminden biri olan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin 1878-1881 yılları arasında St. Petersburg'da yaşadığı, Karamazov Kardeşler'i kaleme aldığı ve öldüğü bina. 


Saat 18'de ailesi ile yediği akşam yemeklerinden sonra, gece boyunca 50'nin üzerinde sigara içerek yazdığı çalışma odasındaki masasında yarısı dolu bir çay bardağı ve masanın üzerinde açık duran çalışma notları, üstat sanki tuvaletten çıkıp masasına oturacakmış hissi uyandırıyor. 

DOSTOYEVSKİ'NİN EL YAZMALARI

AURORA KRUVAZÖRÜ

25 Ekim 1917’de Kışlık Saray’a hücumun başladığını işaret eden top atışı bu gemiden yapılmış. Bu isyanın sonucunda, Çarlık Rusyasının yıkılarak, komünist rejim kuran Lenin’in önderliğindeki Bolşeviklere ait Rusya Sosyal Demokrat İççi Partisi'ni iktidara taşıyan Devrim'in startı, gemi toplarından Çar'ın yaşadığı Kışlık Saray'a yapılan top atışıyla verilmiş. Gemi müzeye dönüştürülmeden önceki dönemde tamamı Japon Denizi'nde olmak üzere dört savaşa katılmış. 


Katedralin sadece deposu için 350 bin ton malzeme kullanılmış. 100 kilogram altın kullanılan kubbesi şehrin her yerinden görülebiliyor. Katedralin inşaatına 1818'de başlanmış ve 1858'de tamamlanabilmiş. 


Sovyet dönemi boyunca din karşıtı bir müzeye dönüştürülmüş. Katedralin karşılıklı 2 kapısı 70'er ton ağırlığında ve üzeri motiflerle bezenmiş. 


BÜYÜK PETRO

Falconet'in yaptığı Büyük Petro'yu at üzerinde ve ihaneti temsil eden yılanı ezerken betimleyen heykel Büyük Yekaterina tarafından 1782'de açılmış. Puşkin'in Bronz Atlı şiirine de konu olmuş. 

Malaya Morskaya Ulitsa 

GOGOL VE TURGENYEV'İN YAŞADIĞI BİNA

19. Yüzyılda Petersburg'u edebiyatın ve sanatın başkenti olarak tanıtan sokakta, 23 numaralı binada Dostoyevski, 1838'den tutuklandığı 1848'e dek yaşamış. 

ÇAYKOVSKİ'NİN ÖLDÜĞÜ BİNA

17 numaralı binada Turgenyev ve Gogol yaşamış ve Gogol Bir Delinin Hatıra Defteri'ni burada otururken yazmış. Besteci Çaykovski 1893 yılında 13 numaralı binada ölmüş. 

ROSTRALNİYE KOLONNİ

1810 yılında yapılan ve Rus İmparatorluğunun ihtişamını yansıtması amaçlanan, gemi pruvasını andıran kolonlar Rusya'daki dört büyük nehrin simgeleriyle donatılmış.



















































































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder