9 Eylül 2017 Cumartesi

ODESSA / AĞUSTOS 2012


Ukrayna'nın en önemli liman şehri olan Odessa'nın nüfusu 1 milyonun az üzerinde. Liman 1794 yılında kurulmuş. Türkiye'nin Karadeniz'e kıyı tüm şehirleri gibi, Odessa da denize küs bir şehir. Yapılaşma denizden epey içeride başlıyor.

-mozart otel-

Ancak aradaki bu boşluğu liman doldurmuş. Bu nedenle denize uzaktan ve yukarıdan bakmak gerekiyor. Limanı mı şehrin göbeğine yapmışlar, yoksa şehir büyüdükçe mi liman göbekte kalmış anlaşılamıyor.

-odessa limanı-

Atatürk Havalimanı'ndan 1 saat 15 dakikalık bir uçuşla Odessa Central Havaalanı'na iniyoruz. Van'ın kardeş şehri olan Odessa'nın havaalanı da Van Ferit Melen Havaalanını andırıyor. Son derece küçük ve basit. Havaalanında bakkal dükkanından hallice bir adet Duty Free var. Sadece nakitle alışveriş yapılabilen, kredi kartının geçmediği Duty Free'yi takriben 20 saniyede gezip çıkıyoruz. Ukrayna para birimi Grivna. 10 Grivna 1 Euro ediyor. Yani Euro karşısında Rus parası Ruble'den daha kıymetli.

-central havaalanı-

Havaalanından şehre ulaşım çok sıkıntılı. Seyahatin genel ve en büyük sıkıntısı olan dil problemi, şehre ayak basar basmaz başlıyor. Tahminimce gelen turistlerin yüzde 90'ından fazlasını Ruslar oluşturuyor. Bu nedenle henüz enternasyonal bir altyapıya sahip değil kent. İnsanların İngilizce konuşmaması bir yana, tabelalar-yönlendirmeler gibi her türlü kamusal bilgilendirmeler Kiril alfabesi ile. Latin alfabesi yok. Yani elinizde harita olsa bile tabelalar ile yön ve yol bulabilmek olası değil.

-şaşaalı, uzun, lüks evler-

Restoran ve kafelerde çalışan garsonlar "water" dediğinizde bile anlamıyor. Ancak beden dili ile su istediğimizi anlatabiliyoruz. Havaalanından şehre 200 grivna isteyen taksicilerle bir süre iletişim cebelleşmesi yaşadıktan sonra otobüs- midibüs kırması '64 model bir araç ile adam başı 1,5 Grivna'ya, 45 dakikalık bir yolculuk sonrası şehre ulaşıyoruz.

-londonskaya hotel-

Otelimiz kentin simgesi sayılan Potemkin merdivenlerine 80 metre mesafede. İtalyan Rönesans etkisi ile projelendirilen otel 1826 yılında inşa edilmiş. 4 yıldızlı oteli bugüne kadar onurlandırmış onlarca ünlü konuğun fotoğrafları otel koridorlarını süslüyor. Binanın ortasında kalan avluda şirin mi şirin bir İtalyan Restoranı bulunuyor.

-londonskaya hotel, italyan restoranı-

Yüksek tavanlı odamızı traktör sesini bastırabilecek ses seviyesinde çalışan split klima serinletiyor. Gürültü ile sıcak arasında bir seçim yapmanız gerekiyor.

-potemkin merdivenleri-

-duke de richelieu potemkin merdivenlerini işaret ediyor-

Sinema tarihinin kült filmi, Sergei Eisenstein imzalı 1925 tarihli Potemkin Zırhlısı'nın en önemli sahneleri, bugün Potemkin Merdivenleri diye anılan yerde çekilmiş. Otelimizin de bulunduğu yaya zonundan limanın önündeki caddeye kadar 209 basamakla iniliyor. İnildikten sonra pişman olunuyor ve geri çıkış için alternatifler aranıyor. Merdivenlerin hemen yanındaki kara teleferiği keşfedilip derhal biniliyor. 1,5 Grivna hiç dokunmuyor, 150 deseler vereceğiz.

-potemkin merdivenleri-

-primorskyy bulvarı-

Londonskaya Otel'in hemen önünde uzanan Primorskyy Bulvarı araç trafiğine kapalı bir yaya yolu.


Bulvarın bir ucunda görkemli mimarisi ile Puşkin Müzesi, diğer ucunda ise Osmanlı döneminde yapılan bir bina ve Belvedere of Vorontsov's Palace bulunuyor.

-puşkin müzesi-

-puşkin müzesi-


-belvedere of vorontsov's palace-

Belvedere'nin hemen yanında ise mother-in-law köprüsü var. Bu köprünün özelliği, demirlerine asılmış yüzlerce asma kilit bulunması. Bir Slav geleneği olan bu kilitler, evlenmek üzere olan gelin ve damatların düğün günü fotoğraf çektirmek için park ve bahçeleri dolaşırken, hiç ayrılmayacaklarının garantisi olarak köprüye kilit takma ve anahtarını denize atma ritüeli aslında. O kadar çok kilit var ki, Odessa belediyesi köprünün bitimine, çelikten 3 boyutlu devasa bir kalp yaptırmış. Köprüye takılan binlerce kilit ağırlık yaparak köprünün mukavemetini azalttığından, bu kilitler zaman zaman sökülerek bu çelik kalbe naklediliyor. Yani taktığınız kilidi bir sonraki gidişinizde bulamamanız olası. Bu zorunlu nakil işleminin başlamasıyla birlikte Odessa'da boşanma oranı da bir hayli artmış olsa gerek.

-mother in law köprüsü-

Kentin en uzak ucunda Arcadia isimli bir bölge var. Burası gündüzleri beach club'ları ile, geceleri de bar, kafe, restoranları ile hizmet veriyor. Hem gündüzünü hem de renkli ve gürültülü gecesini tavsiye ederim. Son derece makul fiyatlarla şık ve deniz manzaralı masalarınızda deniz mahsullerinden İtalyan mutfağına geniş bir seçenek yelpazesinden seçeceğiniz yemeğinizi yiyebilirsiniz. Denize girmek için iyi bir alternatif de Luzanovka Plajı. Ancak burası organize bir tesis olmaktan ziyade halk plajı niteliğinde. Kilometrelerce uzanan sahilde, hafta içi olmasına rağmen binlerce Odessa'lı güneşleniyor. Şemsiye ve şezlong tercih edilmiyor. Daha çok ülkemizin yetmişli yıllardaki alışkanlığına benzer şekilde, kuma havlu serip üzerinde yatılıyor.

-opera ve bale tiyatrosu-

Kentin en önemli binası Odessa Opera ve Bale Tiyatrosu. Yapımına 1883 yılında başlanıp 1887 yılında bitirilen bina, dünyanın en güzel Opera ve Bale binaları arasında sayılıyor. Çaykovski'nin de konser verdiği Opera ve Bale Tiyatrosu, şehrin en çok ziyaret edilen ve fotoğrafı çekilen binası.


Eski Doğu bloku ülkelerinde çokça rastladığımız, 4 bina tarafından çevrelenmiş avlu/ bahçe şeklindeki yapılaşma burada da mevcut. Sıradan bir küçük geçit veya birkaç basamağı geçtikten sonra sessiz, serin ve büyüleyici bir atmosferde buluyor insan kendini.


Yaşlı halk, şehrin göbeğinde ama şehrin telaşesinden uzak bu tip ıssız ortamlarda temiz hava alıyor.


-arkeoloji müzesi-

Görülmesi gereken bir diğer önemli yapı ise Arkeoloji Müzesi ve müzenin önündeki Laokoon Heykeli. Müze 1825 yılında kurulmuş. 160.000'den fazla eserin sergilendiği müze Pazartesi'leri hariç her gün hizmet veriyor.


Şehrin en gezilesi caddeleri ise birbirini dik kesen Derbasovskaya ve Yekaterininskaya caddeleri. Özellikle Derbasovskaya bir çok yeme-içme mekanını ve kentin en güzel yeşil alanı olan City Park'ı barındırıyor.

-city park-

Cadde boyunca, masaları kaldırımlara ve yollara taşmış kafe ve restoranlar cıvıl cıvıl. Fiyatlar son derece makul. 140-150 Grivna'ya mükellef yemekler yenilebiliyor. City Park ise her gün belirli saatlerde orkestra performansına sahne oluyor. Büyüklüğü ve ağaçlarının yüksekliği ile günün en sıcak saatlerinde bile ferahlatıcı bir serinliğe sahip.

-passage-

Yine Derbasovskaya Caddesi üzerinde 19. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş Passage isimli bir kapalı çarşı bulunuyor. Çarşının zemin katında muhtelif giyim ve hediyelik eşya dükkanları var. Üçüncü katından itibaren ise otel yer alıyor. Yapının üzerindeki heykeller ve işlemeler birer sanat eseri adeta. Passage'ın girişinde, köşede yer alan dükkandan ise ağaçtan yapılma muhtelif dekoratif ürünler makul fiyatlarla alınabiliyor.




Kısa tatilimizin sonunda, adı International olan ama çalışanlarının İngilizce bilmediği Odessa Havaalanından uçağımıza binerek 1,5 saat sonra İstanbul'a iniyoruz.


















































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder